29 Ağustos 2010 Pazar

Giethoorn: Huzur budur!!

Köyde yaşamak herhalde kimsenin ilgisini çekmiyordur. Ama durun, bu köyü görmeden karar vermeyin...Eğer böyle bir köy olacaksa, kesinlikle köyde yaşamak istiyorum!! Giethoorn, Hollanda'nın Overijssel şehrinin bir köyü.. Köy, eski ve yeni olmak üzere iki kısımdan oluşuyor. Benim bahsedeceğim bölüm, araç yolu olmayan; köprü ve kanallardan oluştuğu için ulaşımın sandallarla yapıldığı eski kısım...(Şehrin büyük kısmı bu yapıdaymış zaten). Evler, köprülerle birbirine bağlanan adalar üzerine inşa edilmiş, çatıları sazlıklarla kaplanmış...Köy, ünlü ve zengin insanların da ilgisini çekmekte ve onlara da ev sahipliği yapmaktaymış..











Giethoorn ile ilgili detaylı bilgiye ve diğer resimlere buradan ve şuradan ulaşabilirsiniz.


25 Ağustos 2010 Çarşamba

Rengarenk bir dekor...

Londra'da bulunan bu ev, klasik ve modern tarzda mobilyalarla döşenmiş. Beyaz ve altın sarısını ben de çok yakıştırırım. İlk bakışta mavi ve pembe ile uyumları da çok etkileyici görünüyor. Sizce de öyle değil mi?


Ancak "Bu evde yaşayabilir miydim?" sorusunu kendime sorduğumda, "Evet" demekte tereddüt ediyorum. Bu odada iyi vakit geçirebilirim, ama bir süreliğine...


Kompozisyon şahane, fotoğraf çekerken çok iyi kareler yakalanır; ancak yaşanılır olması için bir şeyler eksik...Mesela halı!! Bu odayı sıcaklaştıracak bir halı lazım...


Aynı eve ait halısı olan bir oda...Ancak olmamasını tercih ederdim :) Böyle bir evde böyle bir halı, tam bir hayal kırıklığı...

Bu arada, ev ile ilgili diğer fotolar burada.

24 Ağustos 2010 Salı

Bir Eren iki Mahmut! Ya da vice versa:)

Ben bu iç mimarlık&dekorasyon aleminde bir Eren Yorulmazer bilirim bir de Mahmut Anlar. Buyrun kararı siz verin: Eren mi, Mahmut mu? Aman diğer iç mimarlar darılmasın, onları duymayışımı cahilliğime versinler :)

Ayrıca; Eren Yorulmazer'in Süzer Plaza'daki evine buradan  ulaşabilirsiniz.



Ek: Bu ikiliye "Autoban" ı da eklemek isterim... Seyhan Özdemir ve Sefer Çağlar da çok iyi işler çıkarmışlar..Alkış kendilerine...

22 Ağustos 2010 Pazar

Varna'dayız...

Varna'ya yolculuğumuz 2009 yılının Haziran ayında trenle oldu. Eğlendik mi? Giderken evet, dönerken hayır. Eğlendik çünkü, iki günlüğüne de olsa yaz tatiline gidiyorduk ve trenimiz çok konforluydu, eğlenmedik çünkü Pazartesi işler bizi bekliyordu ve trenimiz çok rahatsızdı.

Gidiş trenimiz

Varna'da ilk fotoğrafımızı tren istasyonunda çektik. Saat kulesinden de göreceğiniz üzere, saat henüz 08:00 :)


Nereye gideceğimizi bilmediğimizden, kalabalığı izlemeye karar verdik:) İsabetli bir karar verdiğimizi tarihi binaların, mağazaların ve cafe'lerin bulunduğu bir meydana (Nezavisimost Square:Özgürlük Meydanı) çıkınca anladık. Tarihi bir Ortodoks Katedraline rastlamamız  (Dormition of the Theotokos Cathedral) da bu meydan sayesinde oldu.


Kendimize kalacak bir yer bulduktan sonra, soluğu deniz kenarında aldık. Ama burası Karadeniz.. Aman Allahım yüzebilmek ne mümkün! Dalgalardan dayak yedik resmen:) 






Öğle yemeğimizi burada yedik. Kiril alfabesinde "Mc Donald's" yazımına dikkatinizi çekmek isterim. Ve Bulgaristan'da bu restoranın adını "mek danılds" şeklinde değil, yazıldığı gibi "mak donalds" şeklinde telaffuz ediyorlar. Taksiye bindiğinizde "mek danılds" derseniz taksiciler anlayamayabiliyor. 

Bulgar arkadaşlarımızın tavsiyesi üzerine, Golden Sands'e gitmeden evvel, yol üzerindeki "Dolphinarium" a uğradık. Arkadaşlarımız, yunus gösterisine ücret ödemek yerine, hemen arka taraftaki, havuzu izleyen cafe'ye oturmamızı önermişlerdi. Biz de aynen öyle yaptık, ancak en net görüntü aşağıdaki gibi oldu :) 



Tekrar otobüse atlayıp, Golden Sands'in yolunu tuttuk.. Burada, deniz yine dalgalı, ancak kumsal daha kalabalıktı. Cankurtaranlar denize girenleri uyarmaktaydı.  Turistlerin sayıca daha fazla olduğu bu bölgede, bayan arkadaşlarımız üstsüz bir şekilde, ifil ifil güneşlenmekteydi:) Kumsala masaj yatakları kurulmuş, hatun kişiler (ücret karşılığı) masaj  yapmaktaydı. Meraklısına:)

Bulgaristan'da kumarhaneler serbest. O nedenledir ki, Golden Sands'te fotoğraftandan da göreceğiniz üzere neredeyse adım başı kumarhane...



Yukarıda, Eyfel Kulesi taklidi yapı gözünüze çarpmıştır. Bu yapı bir restorana ev sahipliği yapıyor. Taklit de olsa, bölgeye ayrı bir hava kattığı kesin...



Burada fazla kalmadık. Denize girmek zaten mümkün değildi, e kumar alışkanlığımız da yok:) Bari gitmeden bir de tepeden bakalım Golden Sands'e dedik ve dönme dolaba bindik...






Varna'ya gitmenizi şiddetle olmasa da tavsiye edebilirim. Çünkü yaz tatili için Türkiye'yi tercih edenlerdenim...Bu arada bir tespit; Varnadaki Türklerin sayısı Sofyadakilerden daha fazla! Hatta üniversiteden bir arkadaşımla bile karşılaştım! Siz siz olun, sokakta konuşmalarınıza dikkat edin:)

Sofya'da bahar başkadır...


Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da bahar başkaymış...Benim de geçen seneye kadar haberim yoktu..Taa ki bir iş fırsatı eşimle beni Sofya yollarına düşürene kadar...
Burası Vasil Levski Ulusal Stadyumu yanındaki Borisova Gradina Parkı. İstanbul'da yaşayan biri olarak şehrin merkezindeki bu devasa parkı ilk gördüğümde çok şaşırmış ve çok sevinmiştim. Yıllardır içimde kalan "paten kayma" hevesimi yine bu park sayesinde gerçekleştirdim.
Ancak Sofya'da yeşil alanlar sadece parklarla sınırlı değil, bahar geldiğinde neredeyse tüm sokaklar yemyeşil oluyor. Ahh ahh özledim bu güzelim yemyeşil parkları ve tabi paten kaymayı...

17 Ağustos 2010 Salı

Beyazı seviyorum!

Beyaz rengi seviyorum! Tabi tek başına beyaz yetmez, tarzı olmalı, diğer mobilya ve aksesuarlarla uyumlu olmalı...Yukarıdaki fotoğraf freshome.com sitesinden alındı. Bu sitede iç ve dış mekana yönelik örnekler bulmak mümkün. Ne diyorduk? Evet Beyaz. Aslında beyaz çok alçak gönüllü bir renk. Bulunduğu mekanda diğer öğeleri ön plana çıkarıyor. Tek gereken biraz kontrast...