29 Eylül 2011 Perşembe

Kenditarzım 2

Vee kenditarzım'a dün siparişini verdiğim defterim, bugün elime ulaştı! Çok mes'udum:) Defterin boyutunun anlaşılabilmesi için bir de yanına kalem koyarak fotoğrafını çektim:

Fotoğrafa tıklayıp büyültebilirsiniz.

Tavsiye olunur:)


27 Eylül 2011 Salı

Kenditarzım

Tarz sahibi olmak ve daha önemlisi kendi tarzını yansıtan seçimler yapmak her insanı mutlu eder eminim. Ama ne yazık ki her zaman kendi tarzımızı yansıtan seçimler yapma lüksümüz olamıyor. "Çok güzel ama bana yakışmaz", "Çok güzel ama işyerinde olmaz", "Çok güzel ama çok pahalı" gibi söylemleri çoğu kez bir kenara bırakamıyoruz. 
Kenditarzım.com kişinin kendi tarzını yansıtan defterler sunan bir site. Ben de başka bir blogu kurcalarken buldum:) Burada ister mevcut tasarımlardan size uygun olanı seçiyorsunuz, isterseniz kendi tasarladığınız ya da hoşunuza giden herhangi bir resmi kullanarak defter kapağınızı oluşturabiliyorsunuz.


Düşündüm de bu defterlerden çok güzel hediye olur. Hediye edeceğiniz kişinin ismi yazılabilir, hatta şöyle artistik bir fotoğrafı bastırılabilir :)
Gerisi sizin yaratıcılığınıza ve hayal gücünüze kalmış...

24 Eylül 2011 Cumartesi

Sapphire'e mektup

Sevgili Sapphire Alışveriş Merkezi,
İnan seni bu akşam ziyaret etmeden evvel hiç bir ön yargım yoktu, hatta arkadaşlarımın olumsuz eleştirilerini bile bir kenara bırakmıştım. Ama sen ne yaptın ne ettin, bir türlü kendini ispatlayamadın bana. 


Bu akşam sen yine bütün heybetinle İstanbul semalarındaki yerinde duruyor, şehre meydan okuyordun. "Evet" dedim, "Tam zamanı". "Bu akşam Sapphire'i görmeliyim." 
Devasa bir ekranla karşıladın beni. Hemen güvenlikten geçip içeri girdim. Eğrisel çelik tavanınla karşımda uzanıyordun. Galeri boşluğuna doğru yürüyüp aşağı baktım. Gerçekten çok yüksektin. En altta da bir süs havuzun vardı. Ne yalan söyleyeyim: İhtişamlıydın!  


Yürüyen merdivenlerine doğru yürüdüm, yürüdüm. Bir yandan etrafıma bakınıyordum. Mağaza seçiminde ustaca davranmıştın. Gerçekten iyi mağazaların vardı! Derken bir de ne göreyim!


Gördüğüm kolonat (evet evet kolonat) karşısında tüm olumlu düşüncelerim şaşkınlığa dönüştü. Bu kolonların arkasında bir Yunan tapınağı mı vardı? Hayır Sevgili Sapphire. Yanılıyordum. Bu kolonların ardında senin galeri boşluğun vardı. Şaşkınlığı bırakıp ilerlemeye devam ettim. Amacım yemek yemek için bir yer bulmaktı, amacımdan sapmamalıydım.


Dokunmatik bilgi ekranın vardı, evet. Ama kullanmadım. Sezgilerimle yemek bölümünü aramaya devam ettim. Nitekim buldum da.


Yemek bölümündeki tenha restoranların bana göz kırpıyordu. Hepsini teker teker süzgecimden geçirdim. Dikkat ettim de, ortak bir oturma alanın yoktu. Her restoranın oturma alanı ayrıydı. Galeri boşluğundaki bar taburelerin ve masaların hariç. Yemeğimi alıp bar taburelerinden birine oturmaya çalıştım, beceremedim. "Herhalde barda oturma alışkanlığım olmadığından" diye düşündüm. Gene denedim. Hayır, başka bir neden olmalıydı. Tabi ya! Ah Sevgili Sapphire, bar taburesinin masası bu kadar alçak olur muydu? Sorarım sana? Kambur durularak ve dizler masaya çarparak yenir miydi? Yo yo, hayır. İşte bu yakışmadı sana.


Sonra lavaboya doğru ilerledim. Etrafta turistler de vardı. Dikkatimi çeken, yönlendirme tabelalarının sadece Türkçe olmasıydı. Oysaki sen büyüktün; büyük düşünmeli, büyük oynamalıydın! En azından İngilizce olarak da yazmanı beklerdim. Kırıldım.
Artık dönme vaktiydi. Dönerken gözlerim bir süpermarket aradı. Ne de olsa alışveriş merkezlerinin en önemli silahıydı süpermarketleri. Sonra, bir süpermarket gördüm sanki! Evet evet bir süpermarket! "Kiler" adında. Ama o da ne? Neredeyse bizim sokağın bakkalı kadar mıydı, yanlış mı görüyordum! Hemen içeri daldım, bu gördüklerim doğru olamazdı. Üstelik içerde Kiler Radyo çalıyor; "Kazançlı alışveriş" nakaratları tekrarlanıyordu. İşte artık bu son noktaydı. Sen Sapphire, evet Avrupanın en yüksek binası olan ve en iddialı olması beklenen sen, bir mahalle bakkalından öteye gidemeyen bir market barındırıyordun. Burada daha fazla kalamazdım! Gözyaşlarımı içime akıtarak Levent yollarına attım kendimi.


Binadan çıktığımda hava kararmıştı Sapphire. Sen de ışıklarını yakmış, bütün heybetinle İstanbul semalarındaki yerinde duruyor, şehre meydan okumaya devam ediyordun. 


15 Eylül 2011 Perşembe

Chalga

Chalga (Чалга); Bulgaristan'da yapılan pop folk müziğidir. İsmini Türkçe olan "çalgı"dan almaktadır (Bkz. Wikipedia). Düğünlerde çalınan çiftetelli, oyun havaları vs. gibi müziklerin Bulgaristan'daki karşılığıdır da diyebiliriz. Bu konu nerden mi çıktı? Haftasonu Bursa'ya Bulgaristan göçmeni olan iki arkadaşımızın düğününe gittik. Düğünün sonlarına doğru "chalga" çalınmaya başladı ve millet coştu, ben dahil. Ve Sofya'yı ne kadar özlediğimi farkettim :(
Parklarını, külüstür arabalarını & tramwaylarını, eski evlerini, caddelerini özledim. Vithosha caddesindeki Lavazza'da kahve içmeyi, Oborishte'de yürümeyi, Olive's te yemek yemeyi, Bulvar Madrid'deki parkta paten kaymayı, Vassil Levski Stadyumu yanında buz pateni yapmayı, 100 gr Sladki'nin süper pastalarını, jaz barlarını, shopska salatayı ve daha aklıma gelmeyen bi çok şeyi...

13 Eylül 2011 Salı

Sorarım Size:


Yani; hiç yanlış yerde olduğunuz hissine kapıldınız mı? Yanıtınız "evet" ise, evrene gönderdiğiniz enerjiyi bir gözden geçirin derim:) Acaba frekanslarınızda mı problem var? Neden bahsettiğimi hala anlamamış olanlarınız için Aykut Oğut'un "Evrenden Torpilim Var" kitabını öneririm. Evrenmiş, enerjiymiş beni açmaz derseniz bulunduğunuz yerde olmanın keyfini çıkarın :)

8 Eylül 2011 Perşembe

instagr.am vs befunky.com

IPhone'unuz mu yok? En dandik kareleri bile artistik gösteren "instagram" aplikasyonunu kullanamıyor musunuz? Üzülmeyin, tam size göre bi site mevcut:) Befunky.com fotoğraflarınıza çeşitli efektler vermekle kalmıyor, aynı zamanda bu fotoğrafları bilgisayarınıza indirmenizi de sağlıyor. Üstelik çekilişsiz kurasız! Ay pardon; ücretsiz ve üyeliksiz! :))

Örnek çalışmam şöyle:
Orijinal fotoğraf:

HDR:

Lomoart

Old photo

Orton style:

Sun burst:

Favorimin Lomoart olduğunu belirtirken satırlarıma son veriyorum:) İyi denemeler...