"Şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.
Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten,
ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.
Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım. Bak hepsi Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım. Geldiler.
20 yaşımda ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben
ve bugünkü ben dördümüz.
Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
Kırk yaşımın karşısına da ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
"Sen karışma moruk" dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler. Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın insanları evine.
ALİ POYRAZOĞLU
canan çakar
yemek, gezi ve mekan üzerine...
30 Mayıs 2014 Cuma
5 Mayıs 2012 Cumartesi
Bugünlerde...
Bugünlerde Herkes Gitmek İstiyor Küçük bir sahil kasabasına, bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara…
Hayatından memnun olan yok, kiminle konuşsam aynı şey…
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle “yanına almak istediği üç şey” falan yok.
Bir kendisi. Bu yeter zaten. Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor. Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor. Böyle gidiyoruz işte,
Bir yanımız ”kalk gidelim,” Öbür yanımız “otur” diyor.
“otur” diyen yanımız kazanıyor,
O yan kalabalık zira…
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile Güvende olma duygusu…
En kötüsü alışkanlık Alışkanlığın verdiği rahatlık.
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor. Kalıyoruz…
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz. Evlenmeler…
Bir çocuk daha doğurmalar…
Borçlara girmeler…İşi büyütmeler… Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben… Kapıdaki Rex’i bırakıp gidemiyorum,
Değil bu şehirden gitmek, İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki…
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında, Herkes onu, o herkesi seviyor. Hangi birimizle gitsin? “sırtında yumurta küfesi olmak” diye bir deyim vardır;
Evet sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler. Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada
Ölüm var zira, ölüme inat tutunmak lazım. İnadına kök salmak lazım. Bari ufak kaçışlar yapabilsek,
Var tabii yapanlar, ama az. Sadece kaymak tabakası Hepimiz kaçabilsek…
Bütçe, zaman, keyif…denk olsa, Gün içinde mesala…Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün. Sabah 9, akşam 18 Sonra başka mecburiyetler, Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı. Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani. Ne saçma… Bahar mıdır bizi bu hale getiren? Galiba. Ben her bahar aşık olmam ama. Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç. Ama olsun… istemek de güzel…
Can Yucel
Hayatından memnun olan yok, kiminle konuşsam aynı şey…
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle “yanına almak istediği üç şey” falan yok.
Bir kendisi. Bu yeter zaten. Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor. Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor. Böyle gidiyoruz işte,
Bir yanımız ”kalk gidelim,” Öbür yanımız “otur” diyor.
“otur” diyen yanımız kazanıyor,
O yan kalabalık zira…
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile Güvende olma duygusu…
En kötüsü alışkanlık Alışkanlığın verdiği rahatlık.
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor. Kalıyoruz…
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz. Evlenmeler…
Bir çocuk daha doğurmalar…
Borçlara girmeler…İşi büyütmeler… Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben… Kapıdaki Rex’i bırakıp gidemiyorum,
Değil bu şehirden gitmek, İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki…
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında, Herkes onu, o herkesi seviyor. Hangi birimizle gitsin? “sırtında yumurta küfesi olmak” diye bir deyim vardır;
Evet sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler. Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada
Ölüm var zira, ölüme inat tutunmak lazım. İnadına kök salmak lazım. Bari ufak kaçışlar yapabilsek,
Var tabii yapanlar, ama az. Sadece kaymak tabakası Hepimiz kaçabilsek…
Bütçe, zaman, keyif…denk olsa, Gün içinde mesala…Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün. Sabah 9, akşam 18 Sonra başka mecburiyetler, Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı. Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani. Ne saçma… Bahar mıdır bizi bu hale getiren? Galiba. Ben her bahar aşık olmam ama. Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç. Ama olsun… istemek de güzel…
Can Yucel
1 Şubat 2012 Çarşamba
Son Sefer
100 yılı aşkındır şehrin silüetinde, İstanbul ile Bağdat'ı bağlayan yolun İstanbul'daki ucundayım. Deniz kokusu, martı sesleri ve vapur sefaları benimle anlam bulur yıllar yılı... Ve sizi hep ben karşılarım İstanbul'a gelişlerinizde. Nice sevgilileri yine ben kavuşturdum senelerce, nice askerleri ben uğurladım göz yaşlarıyla... Kimi zaman memleket havası getirdim, kimi zaman hasret kokusu...Türk filmlerine konu oldum bazen; İstanbul sahneleri benimle anlam buldu. Kim miyim ben? Anayurdu baştan başa ören demir ağların paşası; Haydarpaşa! Önce başımı yaktılar, şimdi ise kanatlarımı kırıyorlar. Bana sahip çık İstanbul! Yıllardır biz bir bütün olmadık mı? İstanbul, Haydarpaşa ile anlam kazanmadı mı? Yaşlandım ben artık, direncim kalmadı. Sahip çık bana!
27 Ocak 2012 Cuma
Kar
Evet sonunda üzerinde yuvarlanılacak kadar çok kar yağdı:) Ben de fırsat bulmuşken hem karda biraz dolaşayım tadını çıkarayım dedim, hem de birkaç fotoğraf çektim...
Ada motoru yaklaşırken, minik martılar kendilerini suya bırakmış:
Tablo gibi bir görüntü değil mi!
Ayak izleri birbirine karışmış:
Kartopu oynayan çocuklar:
(Resimde yoklar çünkü kartopu oynamaya gitmişler:)))
Banklar ve sokaklar boş:
Kırmızı motor çok çekici:
...ve FİNAL:
Karın bir kaç gün daha bizimle olmasını dileyerek sözlerime son veriyorum:)
21 Ocak 2012 Cumartesi
Kopyalama Çılgınlığı
Mimaride yeni bir dönem başladı; kopyalama dönemi! Gerçi kopyalama yeni bir şey değil, Antalya'da bir otel zinciri yıllar önce Kremlin Sarayı'nı kopyalamıştı, sonra bir başkası Amsterdam'ı kopyaladı, şimdi de biri gelmiş Venedik'i kopyalıyor.. Bir kopyalama furyasıdır gidiyor yani. En son dikkatimi çeken ise; "Başka bir çarşı mümkün" sloganıyla, Londra'daki "Covent Garden" ı kopyalayarak aslında başka bir çarşının mümkün olmadığını gösteren ve kendiyle çelişen Babil Çarşı!
Aşağıdaki fotoğraflar arasındaki 7 farkı bulunuz, tabi bulabilirseniz :
Babil Çarşı:
Covent Garden Market:
Yapmayın sevgili büyüklerim; kimliği olan yapılar üretin, kendi çekim merkezinizi kendiniz yaratın, çalıp çırpmayın. Başkalarının tarihine değil kendi tarihinize sahip çıkın, kendi mimari dokunuza uygun tasarımlar yapın, beni de burda sinirlendirmeyin!
Yapmayın sevgili büyüklerim; kimliği olan yapılar üretin, kendi çekim merkezinizi kendiniz yaratın, çalıp çırpmayın. Başkalarının tarihine değil kendi tarihinize sahip çıkın, kendi mimari dokunuza uygun tasarımlar yapın, beni de burda sinirlendirmeyin!
14 Aralık 2011 Çarşamba
Ev Yapımı Broş:)
Seneler öncesinden kalma, "O zamanlar bunu nasıl takmışım?" dediğim bir yığın takı vardı evde (hala var:)). Sonra bir gün aklıma bu takıları bozup yeni takılar yapmak geldi. Broş yapma isteğim de işte tam o aralar nüksetti :) Tasarladığım yeni takıları diğer bir yazımda paylaşmayı planlıyorum. Ama önce broşlarım !
Broş yapımında kullandığım malzemelerim:
1: Tuhafiyeden aldığım büzgülü kurdela
2: Tuhafiyeden aldığım dantelimsi kurdela
3: Yine tuhafiyeden aldığım broş iğnesi
4: Taşlı, lastikli bileklik
5: Arma
6: Boncuklu küpelerim
7: İncili küpeler
8: İğne ve iplik :)
Boncuk kutumdan çıkanlar (sadece 1-2 tane kullandım) :
..veee sonuç :)
Fotoğraflarda emeği geçen Sevgili Arkadaşım Zeynep'e teşekkürü borç bilirim:) Ayrıca, kendisine deneme çekimleri, renk ve ışık ayarları için de saygılarımı sunarım :)
Daha önce yaptığım ama maalesef yapım aşamasında fotoğraflayamadığım bir diğer broş:
Bu broşun incileri yine eski küpelerden alınma. Pembe kurdela, aldığım bir pijama takımının paketinden çıkma, grili orta kısım ise bir nikah şekerinden bozma. Kompozisyon bana ait :)
Görüşmek üzere...
7 Ekim 2011 Cuma
Photoshop'ta denemeler 3
Geçenlerde, yine bloglar arasında gezintiye çıkmışken:) OİP'nin blogu ile karşılaştım ve çizimleri çok hoşuma gitti. Yaptıklarının çok eğlenceli olduğunu düşünerek denemeye karar verdim. Sonrasında bakın bakalım neler oldu:)
Önce çocukların boyama kitaplarındaki tarzda çizimler içeren bir siteden aşağıdaki çizimi buldum:
Sonra da photoshop'ta bir güzel boyadım:)
Sonra aldım ben bu uyuyan amcayı, terasa çıkardım:)
Sonra da "Ee adamcağız biraz da çayır çimen görsün" diyerek açık havaya çıkardım. Ama o aldırmadı, uyumaya devam etti:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)