26 Aralık 2010 Pazar

Evimin Ikea Köşesi

Giriş holüm Ikea'dan alınan eşyalarda döşendi, tam da planladığım gibi:) Tek parça bir portmanto almaktansa, duvara monte, birbirinden bağımsız parçalardan oluşan bir kombinasyon oluşturma fikrindeydim. Ikea PS çelik dolaba da çok önceden göz koymuştum. Bu dolabın bir de kırmızısı var, ama duvarı kırmızı renge boyayınca beyaz renkli olanı almaya karar verdim. 


Çelik dolap oldukça şık, ancak evdeki diğer mobilyalarla uyum sağlaması konusunda tereddüt edilebilir. Ben bu dolabın üzerine, siyah renkte, Ikea'dan aldığım ve normalde mutfak dolabı olarak kullanılan bir dolap tercih ettim; duvara ufak çerçeveler astım.
Çelik dolabın üzerindeki mumluk ve yanındaki yeşil otlar da yine Ikea'dan. 
Siyah dolabın üzerindeki kutular da öyle:


Sonra aklıma beyaz dolabın üzerini sticker ile kaplamak fikri geldi:) Rulo halinde olup metre olarak satılan sticker'lardan siyah-beyaz motifli birini seçtim ve işe koyuldum. 

İşte sonuç:


 Ve birkaç artistik fotoğraf :)




Evimle ilgili yazılara fırsat buldukça devam edeceğim:)

24 Aralık 2010 Cuma

Polyvore.com

Polyvore, dergilerde sıkça rastlanan tarzda seçkilerin oluşturulabildiği bir site. Model model, renk renk kıyafetler, mobilyalar, aksesuarlar sizin kompozisyonunuzda bir araya geliyor. Seçim yaparken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz...Aşağıda benim oluşturduğum iki örnek var:

İlki yeni yıla ithafen:


İkincisi ise kremrengi-kahverengi tonlarında benim seçtiğim elbise, ayakkabı ve aksesuarları içeriyor:


İyi eğlenceler:)





21 Aralık 2010 Salı

Islak Kek

Pazar akşamı arkadaşım bana uğrayacağını söyledi ama daha sonra işi çıktığı için gelemedi. Ben bu esnada kekimi çoktan pişirmiştim bile. Dolayısıyla kek bize kaldı, eşim de bu durumdan çok memnun kaldıJ

Fotoğraf temsilidir.
malzemeler:
1 pk kakao
¾ su bardağı şeker
1 bardak süt
1 yumurta
50 gr tereyağı
Vanilya
Kabartma tozu
Un
Bir avuç ceviz içi
Önce yumurta ve şekeri karıştırıyoruz, üzerine kakao, süt ve eritilmiş tereyağını ekliyoruz.  Vanilyayı da ekleyerek karışımdan yarım su bardağı ayırıyoruz. Daha sonra un, ceviz  ve kabartma tozunu ekleyerek çırpıyoruz. Yağlanmış borcama döküyoruz. 170 derecelik fırında yaklaşık 25-35 dk pişiriyoruz. Piştikten sonra keki dilimlere ayırıp üzerine ayırdığımız yarım bardaklık sosu yayıyoruz.
Sıcak ve yumuşak yemek de çok zevkli ama buzdolabında beklemiş ve sertleşmiş kek de biraz browni tadında olmakta.

19 Aralık 2010 Pazar

Bonsai Sanatı

Bonsai yetiştirmek sanat olarak addediliyor, çünkü sabır ve emek gerektiren bir uğraş. Bonsai kelimesi, Japonca'da  "tabak" anlamına gelen "bon" ve "bitki" anlamına gelen "sai" kelimelerinin birleşimi ile oluşuyor ve "tabakta bitki" anlamına geliyor. 
Çok hoş bir dekorasyon öğesi olarak gördüğüm bonsailerin farklı tipleri bulunuyor. Chokkan, Bankan ve Han-Kengai benim favorilerim.


Yıllanmış ağaç görünümünde olup saksı bitkisi ebatında olan bonsailer, oldukça şık ve dekoratifler. Artık yapı marketlerde ve çiçekçilerde bulunabilen bu bitkiler, hediye arayanlar için iyi birer alternatif :)







Fotoğraflar alıntıdır.

Çamaşır Odası

Çamaşır yıkamak ortalama bir evde hemen her hafta yapılan bir aksiyon olmakla birlikte büyük bir görüntü kirliliğinin de kaynağı. Çamaşırlar önce sepete, sonra makineye, sonra çamaşır ipine ordan ütü masasına ve dolaplara... Sonra tekrar sepete:) Bu döngü böyle sürüp giderken tüm bu aksiyonu bir araya toplayacak bir oda mutlaka gerekli. Sizin için birkaç çamaşır odası derledim. Tabi çamaşırlar için oda ayırabilecek kadar şanslı olanlar için:)




Kurutma makinesi de artık yavaş yavaş evlerimize girmeye başladı.Bence geç bile kaldı...




Fotoğraflar çeşitli sitelerden alıntıdır.

17 Aralık 2010 Cuma

Almanya'da bir ev

"Burası ev ise bizim yaşadıklarımız ne?" sorusunu sormadan edemiyor insan.












10 Aralık 2010 Cuma

"Mutluluğun Coğrafyası"

Şu an Eric Wiener tarafından kaleme alınan “Mutluluğun Coğrafyası” kitabını okumaktayım ve uzun zamandır böyle elimden bırakamadığım bir kitap ile karşılaşmadığımı itiraf etmek isterim. Muhabir olan yazar, birçok insanın “bu yaştan sonra ne işim var oralarda” diyebileceği bir yaşta dünyayı dolaşıp insanların nerelerde nasıl mutlu olabildiklerini -ya da olamadıklarını- deneyimlemek üzere yola çıkmış ve hikayesini bizlerle paylaşmış.

Yazar,  yolculuğa çıkmadan önce literatürdeki çeşitli mutluluk üzerine yazılmış yazıları, yapılan araştırmaları incelemiş ve toplam 10 adet ülke (sırasıyla Hollanda, İsviçre, Bhutan, Katar, İzlanda, Moldova, Tayland, Büyük Britanya, Hindistan ve Amerika) gezmiş. Kitabında, gittiği ülkelerde yaşayan insanlarla yaptığı görüşmeleri aktarmanın yanında kendi deneyimlerinden de bahsederek kendinizi de onun yerine koyabilmenizi ve mekanları gözlerinizin önünde canlandırabilmenizi sağlıyor.
Şu anda kitabın tam yarısındayım denebilir; Moldova ile ilgili bölümü okuyorum ve yazarın mutluluk ile ilgili çalışmasını nasıl bağlayacağını ve kitabın sonunu oldukça merak ediyorum. Ama kitap bitince sonunu sizinle paylaşmayacağım:)
Ülkeler ve kültürleri hakkında da bilgi sahibi olabileceğiniz bu kitabı edinmenizi tavsiye ederim.



6 Aralık 2010 Pazartesi

Yılbaşı Ağacı

Yılbaşına yaklaştığımız şu günlerde, bir Sofya anımla daha karşınızdayım:) Sofya'da, Aralık ayının ilk günlerinde, sokaklardaki büyük çam ağaçları süsleniyor. Öyle bizdeki gibi yapay ağaçmış, ışıklı-lambalı, toplu, şıkırdaklı ağaç şekli verilmiş şeylermiş, değil efendim...Bildiğiniz koca çam ağaçları..

Ahanda şöyle:
Bu ağaç neredeyse arkasında gördüğünüz bina boyunda.. Özellikle merkeze yakın sokaklarda bu ağaçlardan onlarca görmek mümkün.. Ben çok sevmiştim, zaten bu süslü püslü ağaçlar oldum olası içimi açar...


3 Aralık 2010 Cuma

18. yüzyıl

18. yüzyılda yaşamak isterdim.. Yok yok vazgeçtim gene bu yüzyıl olsun ama kıyafetlerimiz o dönemin kıyafetlerinden olsun... Böyle kabarık kabarık, poposu kalkık tuvaletler, şapkalar, yelpazeler... Ben bu tarzın birçok bayanın hoşuna gittiğine inanıyorum, hatta gelinlik merakı da ordan geliyor:) Hımmm.. Erkekler için pek birşey diyemeyeceğim onlarınki çok da estetik sayılmazmış. Dizlere kadar çorap eşliğinde kısa pantolon:) hahaha:) Onlara başka bi dönem seçmek lazım:) 


Amaaa şu anda kabarık kıyafetlerle dolaştığımızı varsaydığımızda; İstanbul'da yaşamanın tam bir işkence olacağını gerçeğini kabul etmemiz gerekir. Şu an ofiste kabarık kıyafetimle ve şapkamla bu yazıyı yazmam pek sorun olmazdı evet ama ofise gelmem tam bir ömür törpüsü haline gelirdi. Metrobüs durağında kabarık elbiseli ve şapkaları kıta sahanlıklarını aşan bağyanları düşünemiyorum. 100 kişi taşıyabilen metrobüs kapasitesi bir anda yarıya inerdi.
Çamaşır makinesine bir elbise atınca hacmini tamamen kaplardı:) Hergün çamaşır yıkamak gerekirdi.. Hele ütülenmelerini düşünemiyorum. Kadınlar artık isyan ederdi herhal:)
Ay yok yok, düşününce bile daraldım.. Herşey minimal olsun, öyle kabarık elbiseymiş, şapkaymış vazgeçtim.. Her şey vaktinde güzel demek...


 

30 Kasım 2010 Salı

Tweet 2

Demet Sağıroğlu'nun "Arnavut Kaldırımı" klibindeki adam var ya; hani kadınla dans ederken bi ara koca şapkalı kafasını çevirip coşku dolu bir halde "haninaynaya" diye kendinden geçen...İşte onun gibi bi ara işi gücü bırakıp "haninaynaya" moduna geçmek istiyorum, bir "adam sen de"cilik ve bir vurdumduymazlık içerisinde, çılgıncasına.







26 Kasım 2010 Cuma

Photoshop'ta denemeler 2

Fotoğraf makinesindeki fotoğrafları bilgisayara aktarırken, birkaç ay önce eşim tarafından çekilmiş bir fotoğrafa rastladım. Fotoğrafın bana çok anlamlı gelmiş olması, onu duygu yüklü bir havaya bürümek istememe neden oldu ve aşağıdaki çalışma ortaya çıktı. "Bana bir masal anlat baba" dizelerini de yerleştirdikten sonra işlem tamamlandı:)  Fotoğraftaki ufaklık, yeğenimiz Umur... Babasının elinden tutmuş giderken, etrafına manidar bakışlar gönderiyor...


Fotoğrafta kırpma yapmadım, tüm kadrajı aldım. Sadece arka planı beyaz renk yapıp gölge efekti verdim...


25 Kasım 2010 Perşembe

Noel Takvimi

Geçen sene Sofya'da, 24 Aralık'ta kutlanan Noel'e yaklaşırken piyasaya çıkan takvimler vardı -eminim her sene vardır, hatta tüm Hristiyan ülkelerde- ve biz ilk kez gördüğümüz için ilgimizi çekmişti. Aşağıda fotoğrafını göreceğiniz yaklaşık A4 kağıt boyutundaki bu takvimlerin üzerinde 1'den 24'e kadar numaralar karışık olarak sıralanmış ve her birinin altında minik çikolatalar bulunuyor. 1 Aralık itibariyle kullanılmaya başlanıyor ve 24 Aralık'a kadar her gün minik perforeleri yırtıp alttaki çikolatalardan yiyorsunuz:)


Marketlerde çok düşük fiyata satılan bu takvimleri kullanmak (yemek:)) çok zevkli... Bence ülkemizde de özel günler için yapılmalı...Haa ben 24 gün bekleyemedim o ayrı :)

 

Polonezköy Polina Şube

"Polina Şube'ye Polonezköy'e her gidişimde mutlaka uğrarım" dersem yalan olmaz ama yanlış anlamalara sebep olabilirim:) Polonezköy'e zaten ilk kez birkaç sene önce gitmiştim, ikincisi de geçen hafta oldu:)
İlk gidişimizde dolaşırken dışardan farkettiğimiz -farketmemek mümkün değil- sıcak mekanı davet etmişti bizi içeri... İkinci gidişimizde de yine ev yapımı, koca porsiyon pastalarından yiyelim dedik. Polina Şube, ben görmeyeli bayağı değişmiş ya da ilk ziyaretimde farkedememişim; arka tarafta muhteşem bahçesi ve farklı salonları bulunuyormuş! Polonezköy ziyaretinizde oraya uğramanızı şiddetle tavsiye etmeyeceğim, çünkü fotoğraflarını gördükten sonra zaten uğramak isteyeceğinize eminim:)










Ev yapımı pasta reyonu:)



Bu mini havuzda balıklar var!

Bahçedeki küçük kulübede iki hanım kızımız ders çalışıyordu:)

Geveze bir papağan:

Ne güzeller değil mi:

Polina Şube'ye ulaşmak için Polonezköy merkezdeki "Polina Şube" tabelalarını izlemek yeterli. Bu arada internette "Polina Pansiyon" isminde bir yere de denk geldim, sanıyorum mekan aynı...İlgililere duyrulur...



24 Kasım 2010 Çarşamba

Tweet 1

Güneş gözlüğü ile güzel bir şeye, güzel bir manzaraya bakmayı sevmiyorum. Mesela boğaz köprüsünden geçerken, hele bir de hava güzelse, manzara ile arama bir perde gelmesin istiyorum; hemen gözlüğü çıkarıyorum:) Denizin, gökyüzünün ve yeşilin rengini tüm canlılığıyla algılamak istiyorum...Ve tabi İstanbulumun silüetini...


5 Kasım 2010 Cuma

Photoshop'ta denemeler

Bugun, Photoshop programını kullanarak bazı çalışmalar yaptım. İnternette bulduğum bir fotoğrafın farklı versiyonlarını denedim.
Fotoğrafın orjinal hali şöyle:


Biraz kontrastı ve renkleriyle oynadım:


Arka planı siyah-beyaz yapıp sadece kadını ve atı ön plana çıkardım:


Sephia modunda, yağmur efekti verdim:


..ve son olarak fotoğrafa "suluboya efekti" verdim:


Tüm bunları yaparken burdan faydalanmadım dersem yalan olur:)
Görüşmek üzere...

İlave: Çevremdekilerden gelen "Arka planı siyah-beyaz yapıp, kadın ve atı nasıl renkli yaptın?" soruları üzerine sırrımı açıklıyorum:) ancak bir parça Photoshop bilen birinin anlayabileceği bir dille: Önce tüm fotoğrafı siyah-beyaz yapıp, sonra kadının ve atın üzerinde "history brush tool" gezdirdim. Bu eski hallerine dönmelerini sağladı. İşte bu kadar kolay:)